20 Mayıs 2014 Salı

Bir Cizgi Okyanus


“Bir cizgi okyanus”

İnsan tezat. Hem doğanın bir parçası, hem de doğanın düşmanı. İnsan yolcu. Hem doğasından kaçar, hem doğasını arar. İnsan resim. Hem renk ister, hem ışık, hem de gölge. Ama herşeyden önce insan hayal. Hem geçer gider, hem yeniden doğar. Dövme sanatı işte bu tezatların, yolculukların, resimlerin, hayallerin insanla buluşturan sanat. İnsanın sığındığı, kişiliğine, benliğine kazıdığı çizgilerin, renklerin, motiflerin, şekillerin sanatı.
Bir küçük çizgi sergisi insanı o zengin sanatla buluşturuyor. Okyanusya kültüründe, okyanusya insanlarının ciltlerinde yaşayan, okyanusya doğasında yaşayan hayallerle, resimlerle, hikâyelerle buluşturuyor bizleri. Beton duvarlarımızdan, uçsuz bucaksız şehrimizden alıp kopartıyor bizleri. Ne kadar yol aldığımızı, ama yolculuğumuzda, doğadan ve hikâyelerimizden ne kadar uzaklaştığımızı hatırlatıyor bizlere. Ne kadar içimize kapandığımızı, ne kadar hayallerimizin kıraçlaştığını, renklerimizin solduğunu, masal dünyamızın küçüldüğünü anlatıyor bize.
“Gelin!” diyor bu sergi bize, “gelin, kendimizi bırakalım, bu koca dünyada bize yabancı ama insana yakın rengârenk hikâyelere bakalım” diyor. “Gelin, kendimizi unutalım; gelin ufkumuzu, kutuplarımızı, anlayaşımızı, hayallerimizi tutuşturalım; gelin okyanusya dövmelerinin kıvrak dansıyla, insan motiflerinin sıcaklığıyla, doğasının canlılığıyla buluşalım”diyor.
                                                           
                                                            Pınar Akarsu TINÇ, Mayis, Saint Leu 2014

Bir Cizgi Okyanus, Kagit Uzerine Cini Murekkebi, 130cm - 100cm, 2014
Okyanusun Kizi, Kagit Uzerine Cini Murekkebi, 130cm - 80cm, 2014

Okyanusun Kizi Detay

Bedel, Kagit Uzerine Cini Murekkebi, 130cm - 100 cm, 2014

Bedel Detay

Kelebegin Ruyasi, Kagit Uzerine Cini Murekkebi, 130cm - 80cm, 2014

Adanin Renkleri, Kagit Uzerine Murekkep, 130cm - 80 cm, 2014

Kelebegin Ruyasi Detay

Adanin Ruhu, Kagit Uzerine Cini Murekkebi, 60cm- 50 cm, 2014.

Adanin Ruhu Detay

Natalie ve Damien, Kagit Uzerine Cini Murekkebi,130cm - 80cm, 2014.

Mesajiniz Var, Kagit Uzerine CiniMurekkep, 130cm - 80 cm, 2014

Lotus, Kagit Uzerine Cini Murekkebi, 130cm - 80cm, 2014

Kopek Baligi Avcisi, Kagit Uzerine Cini Murekkebi, 130cm - 80 cm, 2014

Savasci, Kagit Uzerine Cini Murekkebi, 70cm - 130cm, 2014
Kucuk Ailem,Kagit Uzerine Cini Murekkebi, 100cm - 150cm, 2014






































9 Nisan 2014 Çarşamba

Resimli Hayat


 Meydan okur resim zamana, mekana ve akla. An durur, akamaz. Cercevesinin icine sikisir dakikalar, asirlar. Mekan asili kalir, kendisinden farkli, degismis. Akil bulamaz kelimeleri anlatamaz kendini.


Potre, Kagit Uzerine Murekkep, 47 - 35 cm, 2013


  Ben yine de kendimi anlattım. Gördüğüm yüzleri, bende bıraktıkları desenleri,duyurdukları hisleri çizdim. Okyanusun ötesinden resmettim bu küçük adayı ve insanlarını. 
     
    Bizden çok uzak mekanın bize ne kadar yakın insanları. Renkler, sesler, kokular değişiyor. Ama insan değişmiyor. Aynı insan.  Kötülükleri aynı. Sevimsiz, aceleci, açgözlü, saygısız, bencil insan. Oturan yerini vermez, kalkan yolunu vermez, konuşan sözünü vermez. Bizim insanımız gibi, kimse kimseyi dinlemiyor, ama herkes bir şeyler anlatıyor. Akılsız insan.

Ben ettim sen etme, Ellerini geri çekme, Tez gel beni üzme
"Ben ettim sen etme!" ağacı
Ben ettim sen etme
Ellerini geri çekme
Beni n'olur böyle üzme
   


  İyilikleri de aynı insanların. Güler yüzlü, merhabacı, meraklı, ilgili, kahkahalı, hafif... Bazıları var ki leb demeden leblebiyi anlıyor, bazıları sen istemeden yardım ediyor, bazıları istiyor ama edemiyor.


   İnsanlar aynı ama okyanusun bu tarafına gelince mekan değişiyor tabi ki. Zaten insanları da değiştiren mekan. Neden siyahi bu kadınlar? Bu küçük kız? Neden kıvırcık herkes? Çünkü güneş yakıyor, çünkü rüzgar farklı esiyor, çünkü Allah baba burayı böyle yaratırken, burada kim yaşayacaksa buraya benzesin demiş.


Fırtına Geliyor,
Kağıt Üzerine Mürekkep, 65-50cm, 2013

   Küçücük bir ada haritada. Neredeyse görünmüyor bile. Çakıl taşı demezsin, hayatında hiç duymamışsındır belki. 

   O kadar küçük ki, kasırgalar gelince, meteoroloji haritalarında ada kayboluyor, görünmüyor hiç o koca bulut spiralinin altında. Kazanındaki mesir macunu gibi sarıyor adayı, boğuyor.
İnsanlar evlerinde. 
Acil durum ilan ediliyor, sokağa çıkma yasağı... 
Rüzgâr deviriyor ağaçları, direkleri, duvarları, evler uçuyor, köprüler yıkılıyor... Sonra orospusunu bırakan hayta herif gibi yok olup gidiyor, masanın üstünde para yerine bir darma dağınıklık.

   Ama olsun, buranın insanı vazgeçmiyor buradan. Sıvıyor paçaları, sıyırıyor kolları, başlıyor yeniden yapmaya, bir daha ki kasırgaya kadar. Bitmek bilmeyen bir dönence. Doğa yıkıyor, insan yapıyor. İnsan yapıyor doğa yıkıyor. Kargalar şaşkın bakıyorlar insana. "Gak" diyorlar. "Nasıl yılmadan, usanmadan yıkılanı yapıyor, yapılanı yıkıyor insanlar". "Gak" diyorlar; "bu kadar karmaşa, bu kadar kargaşa", konuşuyorlar kargaca. 





Uzaktan her şey ne kadar güzel görünüyor. Küçükken bayılırdım, akşam yolculuklarında, otobüsle Güney'e giderken mesela, gece karanlığında evlerin pencerelerinden parlayan ışıklara bakmaya. Ne güzeldi uzaktan seyretmek, adak mumları gibi yanan o ışıkları. Acaba mutlular mıydı insanlar? Acaba huzur dolu muydu evin babası? Ya evin annesi, mutlu muydu. Mutlu muydular çocuklar? Sıkıntıları var mıydı? Hiç sıkıntıları yoktu öyle uzaktan bakınca. Ne babanın hesaplar vardı kafasında, ne annenin sıkıntıları, ne de çocukların üzüntüleri. Öyle uzaktan, ne kadar da hoş ve huzurlu gözüküyordu evler.


     *          *     
*

Minik Yıldız Hikâyesi




Melinda ve Gece, Kağıt Üzerine Mürekkep, 50-30 cm, 2012
   Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Ben nenemi sallar iken, nenem beni dinler iken, çok uzaklarda yaşayan bir yıldızın hikâyesi çıka gelmiş meydana. Minik bir yıldız yanıp yanıp duruyormuş öyle evrenin bir köşesinde.






 Aynı bu küçük ada gibi, okyanusun bir kenarına sıkışmış küçük kaya parçası. Çok uzaktan gördüğü diğer yıldızlara bakıp hayaller kurarmış minik yıldız. Benim de gezegenlerim olsa, etrafımda dönseler, bana tapınsalar, ben de onlara ışık olsam. Evreni karanlığından kurtarsam, ısıtsam onları, enerji versem, canlandırsam onları, diye düşünüp duruyormuş. Birgün artık canına tak etmiş! Bakmış her yıldızın bir sürü arkadaşı var, seveni var, karar vermiş, toplamış bütün gücünü ve evrenin içinde kendine gezegen arkadaşlar bulmak için yola çıkmış. Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz galaksilere gitmiş. En sonunda koca bir yıldızın yanına gelmiş. "Ey güzel yıldız, alevli yüce yıldız, bana yardım et, gezegenlerinden birazını bana ver, beni yalnızlığımdan kurtar", demiş. Koca yıldız hiç tereddüt etmeden vermiş en gözde iki gezegenini. "Al bakalım küçük yıldız, sana en gözde üç gezegenim. Onlara iyi bak. Sakın fazla ısıtma, ne de fazla uzaklaş onlardan. Dikkat et, özenli ol, onları kaybedersen bu koca evren de, bulamayız". Küçük yıldız çok mutlu olmuş. Türlü türlü teşekkürler etmiş. "Sen hiç merak etme Koca Yıldız. Onlara gözüm gibi bakacağım" demiş. Üç gezegeni de yörüngesine katıp evinin yolunu tutmuş. İlk başlarda gezegenler ve minik yıldız çok mutlularmış. Birbirlerine hikâyelerini anlatıp duruyorlarmış. Oyunlar oynuyorlarmış. Minik yıldız gözlerini kapıyormuş, üç gezegen saklambaç oynuyormuş, her biri kendi yörüngesinde, dönüp duruyorlarmış neşeli neşeli. Gel zaman git zaman minik yıldızın ışıkları yetmemeye başlamış en uzaktaki gezegene. Gezegen "eğer daha fazla ışımazsan seni terk ederim demiş". Minik yıldız başlamış daha fazla ışımaya. Bu sefer de yakın yıldız sıcaktan kavrulmaya başlamış, "eğer durulmazsan, terk ederim seni demiş". Çok sevdiği gezegeni kıramamış, alçaltmış ışınlarını. Bunun üzerine uzak gezegen eski yıldızına kaçmış. O gidince diğer iki gezegen de eski evlerine dönmüşler. Bizim minik yıldız yine yalnız kalmış. Ama artık yalnızlığını kabullenmiş. "Zorla güzellik olmaz", demiş, "ben kendimi olduğum gibi kabul etmezsem, kim beni kabul eder ki" demiş. Evet, minik yıldız büyümüş artık, ve büyük kütlesi çoook uzaklardaki başka gezegenleri çekmeye başlamış kendisine. Yolu, aklı, kalbi, ruhu açık olsun.  


*          *
*

2013 BOZCAADA SERGİ AFİŞ ve ÖNSÖZLERİ





P I N A R     A K A R S U     T I N Ç



A D A     K A R A  
  K A R A     A D A

R E S İ M     S E R G İ S İ





R E N G İ G Ü L     S A N A T     G A L E R İ S İ
T E M M U Z     2 0 1 3
B O Z C A A D A





"ADA KARA - KARA ADA" sergisi için hazırladığım kataloğun önsöz ve tema metni.




Ö N S Ö Z


Çözüm resim.
Çünkü resim hayatımız.
Anlamını aradığımız, bulamayınca geçip bıraktığımız, beğenmeyince itelediğimiz, kötülediğimiz şu hayatımız resim. Önce planlarla, projelerle sonra taslaklarla yaşadığımız, oldu bitti derken silip attığımız, sonra binbir sıkıntıyla tekrar ele aldığımız hayatımız.
Hepimiz ressamız demek ki. Kimimiz gerçekçi, kimimz hayalci, kimimiz gerçeküstücü, kimimiz kübist…, çiziyoruz, boyuyoruz, gölgelendiriyoruz, perspektivlendiriyoruz yaşantımızı.
Durum böyleyken benden hayatım dışında birşey resmetmemi beklemeyin.
Ada, karga, ağaç, rüzgâr, kadın yüzleri hep benim hayatımın kareleri, anıları, etkilenimleri. Elbette bütün hayatım değil. Yalnızca hafızamın kıvrımlarından parmaklarımın ucuna dökülen kısımları.
Daha çizilecek çok şey var kendimi anlatmam için. Ama asıl amaç kendimi anlatmak değil. Resmettiğim hayat parçalarını sizin hayat parçalarınız arasına karıştırmak. Resimlerimiz arasında köprüler, ve hayatlar arasında bağlar kurmak.
Pınar Akarsu Tınç






A D A     K A R A  -  K A R A      A D A
üzerine



Benim toprağım hep ada oldu. Ada bana hep kara oldu. Açık denizden bıkmış usanmış yolcular “kara göründü!” diye sevinçle bağırırlarken, ben hep “Ada göründü!” ile mutlu oldum.
Ama her ada ak değil.
İki yıldır kara Afrika’nın güney doğusunda, haritalarda neredeyse görünmeyen kara bir adadayım.
Kara insanların, kara lav kayalıklarının ve kara kum plajlarının olduğu La Réunion adası.
Bozcaada Rengigül galerisinde, Özcan Germiyanoğlu’nun desteğiyle düzenleyebildiğim bu sergimi, o kara adanın ak kalpli kadınlarına, çocuklarına ve ak ruhlu doğasına adıyorum.
Karaların içinden akları getirenlere selam olsun!
Bana varlığını, yardımını esirgemeyen aileme sonsuz teşekkürler.
Pınar





 İnsanoğlu. Hem yaratan hem yok eden insanoğlu. Acımasız, vicdansız insanoğlu. Kendi rüzgârında savrulan, zamanla akıp giden, kaderinden kurtulamayan, akılsız insanoğlu. Çaresiz, kimsesiz, kendisinden başka sarılacağı, gönül vereceği, umut bağlayacağı olmayan mahluk. İnancını kaybeden, ipe sapa gelmezlere inanan, baktığını göremeyen, gördüğünü sevemeyen zavallı yaratık. Senden nefret etmek yetmiyor, seni sevmek yetmiyor, ne seni dinlemek mümkün ne sana laf anlatmak. Elimiz kolumuz bağlı, sırt sırta, duvarlar öre öre birbirimize, vura vura birbirimizi, casuslarla, hırsızlarla kendimizi kendimizden korumaya çalışa çalışa yaşamaya yaşamak diyoruz. Yüzlerle, kurşunlar, gazlar, hastalıklar, açlık, fakirlik, bahtsızlık altında ölenleri görüp ne yapabiliyoruz? Çevir sayfayı, değiştir kanalı, kapat radyoyu. Ölen ölsün, can çekişen kırılsın, bana dokunmayan yaşasın. 

Bak sen !, Kağıt Üzerine Mürekkep, 48-36 cm, 2012

Yaşamak bu mu? 

Evet, maalesef.

Yaşamak bu. Düşünmemek. Aklını kendinden başkasına yormamak. Yaşamak içe kapanmak. Ölmek. Günü kurtarmak. Dertlerine dert eklememek. Zamanını doldurmak ve selam olsun deyip sahneyi terk etmek.

Hayat savaşı kolay değil. Şöyle düşününce anlamsızlaşan en küçük sıkıntı bize aşılmaz bir duvar gibi görünüyor çoğu zaman. Sabretmesini, dert etmemesini bilmiyoruz daha. 

Ressamın en büyük avantajı, bütün bunları bir fırça darbesiyle atlatması. Sıkıntıları kağıda döküp kurtulması. Aklında, ruhunda kalbinde yer açması, zihnini boyalarla, şekillerle, zaman ve mekan çizgileriyle havalandırması. 

Gözlerime teşekkür ediyorum. Kağıdıma, boyalara, ve ruhlarının çıplaklığını gözlerimden saklayamayan insanlara ve doğaya teşekkür ediyorum. Hayata teşekkür ediyorum.

Pınar  

Afrika’nın Renkleri, Kağıt Üzerine Mürekkep, 65-50cm, 2012


Réunion ve Kadın, Kağıt Üzerine Mürekkep, 65-50 cm, 2013



Küçük Kız, Kağıt Üzerine Mürekkep, 35-50 cm, 2012



Natalie, Kağıt Üzerine Mürekkep, 65-50 cm, 2013



Edith, Kağıt Üzerine Mürekkep, 40-30 cm, 2012




Ben Açıktım, Kağıt Üzerine Mürekkep, 50-35 cm, 2012


Franjipaniler, Kağıt Üzerine Mürekkep, 65-50 cm, 2013



Oyalı Kadın, Kağıt Üzerine Mürekkep, 30-40 cm, 2012



Maça kızı, Kağıt Üzerine Mürekkep, 65-50 cm, 2013



Hadi Oyun Oynayalım , Kağıt Üzerine Mürekkep, 35-50 cm, 2012



Ada ve Kadınları, Kağıt Üzerine Mürekkep, 30-40 cm, 2012


Canım Kızım Ada, Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 30-42 cm, 2013



Yeniyıl ve Flamboyanlar, Kağıt Üzerine Suluboya, 36-48 cm, 2013


Jacaranda'nın Altında, Kağıt Üzerine Suluboya, 36-48 cm, 2013



                                                                       Güneş Batıyor, Kağıt Üzerine Suluboya, 30-40 cm, 2013



Göztepe Kargaları, Alacakaranlık, Kağıt Üzerine Mürekkep, 30-40 cm, 2012



Kargaların Dansı, Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 30-40 cm, 2012



Gece, Kağıt Üzerine Mürekkep, 30-40 cm, 2013


Gece ve Sis, Kağıt Üzerine Mürekkep, 30-40 cm, 2013




Gece, Kağıt Üzerine Mürekkep, 30-40 cm, 2013


  Çayır'la Kavuşma, Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 24-32 cm, 2012



  Rüyadaym, Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 24-32 cm, 2012



Göztepe, Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 51-31 cm, 2013




                                                               
Göztepe ve Kargaları, Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 29-41 cm, 2013



  Göztepe, Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 24-32 cm, 2012


Göztepe ve Çayır, Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 24-32 cm, 2012


Kasım’da Jacarandalar, Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 30-40 cm, 2013


Ağacın Ruhu, Kağıt Üzerine Mürekkep, 50-35 cm, 2013

Saklambaç, Kağıt Üzerine Mürekkep, 50-35 cm, 2013


Flamboyanlar, Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 30-40 cm, 2013



Flamboyan Yolu, Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 30-40 cm, 2013


Sanit-Leu’de Günbatımı, Kağıt Üzerine Suluboya, 30-40 cm, 2013

Gün Biterken, Kağıt Üzerine SuluBoya, 36-48 cm, 2013


Poyraz Ağacı, Kağıt Üzerine SuluBoya, 36-48 cm, 2013

Liman, Kağıt Üzerine SuluBoya, 36-48 cm, 2013
                                             
Hayat Ağacı, Kağıt Üzerine SuluBoya, 36-48 cm, 2013


Fırtınada dalga, Kağıt Üzerine SuluBoya, 36-48 cm, 2013



Canım Kızım Ada, Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 30-42 cm, 2013


Gökkuşağı, Kağıt Üzerine Mürekkep, 35-50 cm, 2013




Değerli gazeteci, değerli yazar, düşünür, öğretim üyesi ve Bozcaada dostu sayın Prof. Dr. Haluk Şahin, "Poyraz rüzgârı" (2010) resmimi Poyrazaltı. Bozcaada değişirken. (Arkeoloji ve Sanat yayınları, 2013) adlı son kitabında kapak resmi olarak kullanarak beni onurlandırmıştır. Ada poyrazı gibi bu cömert hediye için kendisine teşekkür ediyorum.